“Alp için ve lösemiye karşı el ele!”

Alp Doğan henüz 6 yaşında, lösemiyle mücadele ediyor, yaşama tutunmak için tek şansı ise ilik nakli. ‘Lösemiye karşı el ele’ kampanyasının amacı ise Alp’i ve O’nun gibi yüzlerce çocuğu hayata bağlayacak iliği bulmak.

Alp, İstanbul’da yaşayan Erhan ve Havva Doğan’ın tek çocuğu. 2008’in Eylül ayına kadar Doğan ailesinin hayatında her şey normaldi. Ancak bir sonbahar günü Doğan ailesi için hayatın akışı değişti. Nedeni ise 4 yaşındaki Alp’e konulan lösemi, yani kan kanseri teşhisi idi.

Bir haftayı bulan hafif ateş ve bacağında oluşan morluk nedeniyle anne ve babası Alp’i doktora götürdü. Önce soğuk algınlığı teşhisi kondu ancak yapılan kan tahlilleri, hastalığın lösemi olduğunu gösterdi. Aynı gün hastaneye yatan Alp’e aylarca ağır bir kemoterapi uygulandı.

Alp’in hücreleri kemoterapiye geç yanıt verdi, ümitler tükenme noktasına geldi ama O, hastalığa galip gelmeyi başardı. Anne Havva Doğan, sonuçla ümitlendiklerini ancak bu mutluluğun kısa sürdüğünü söylüyor.

“İlk sene Alp’e çok ağır ilaçlar verildi. Bu ilaçlar O’nu çok zorladı, saçları döküldü, kilosu yarı yarıya düştü. Kemoterapiye geç yanıt verdiği için de yüksek riskli hasta konumuna geldi. Ama sonra tedavisi yolunda gitti ve ikinci yılın sonuna doğru artık saçları çıkmıştı, okula başlattık. Mutluyduk. Okul bitince tatile gittik. Ama tatil dönüşü ne yazık ki hastalık tekrarladı.”

Hastalığın nüks etmesiyle Doğan ailesi Alp’in doktorlarıyla görüştü ve tek çarenin ilik nakli olduğunu öğrendi. Çocuklarını yaşatmak için her yolu deneyen aile, Türkiye’de ilik nakli bekleyen çok sayıda hasta olduğunu da öğrenince çareyi yurtdışına gitmekte buldu. Havva Doğan kendilerini Almanya’ya götüren süreci şöyle anlatıyor:

OĞLUMUN YAŞAMASI İÇİN İLİK NAKLİNDEN BAŞKA ÇARE YOK
“Tekrar eden hastalıkta ilik nakli olması şart. Çünkü başka bir çare yok, oğlum artık kemoterapilere cevap vermiyor ve O’nun yaşaması için ilik naklinden başka çare bulunmuyor. Bunu öğrenince Türkiye’de ilik nakli ile ilgili bir araştırma yaptık. Aileden tam uyumlu ilik bulunursa problem olmuyor ama Alp’in kardeşi de yok, kardeşi olmayınca zaten uygun iliğin aileden çıkma ihtimali çok düşük oluyor. Türkiye’de yabancıdan çocuğa ilik nakli yapılan merkezlerde çok sıra var. İşleyiş daha yavaş olduğu için çocukların nakil olma zamanı geçebiliyor. Biz aslında İstanbul’da tedaviyi başlatmıştık, birçok yerle konuştuk ve Almanya bizi kabul etti, üç gün içerisinde apar topar Almanya’ya geldik. Burada da yine kemoterapi görüyor, yine saçları döküldü. 30 Temmuzdan beri Almanya’dayız. Burada hayati hastalığı olan çocukların aileleri için, tamamen bağışlarla ayakta duran özel bir yardım kuruluşu var. Biz de burada kalıyoruz. Zaten zamanımızın çoğunu hastanede geçiriyoruz. Birkaç gündür Alp de evde, hastanede kemoterapi gördükten sonra eve getiriyoruz.”

‘SİZİN İÇİN BİRKAÇ DAKİKA, ALP VE DİĞERLERİ İÇİN BİR ÖMÜR’
Alp’in iyileşebilmesinin tek yolu kemik iliği nakli. Bu nedenle Almanya’daki DKMS Kemik İliği Bankası tarafından, ‘Sizin için birkaç dakika, Alp ve diğer hastalar için bir ömür demektir!” konseptiyle doku tipleme kampanyası düzenlendi. Kampanya kapsamında Berlin’de Albert-Einstein-Gymnasium’da, 18 Aralık 2010 Cumartesi günü, 12.00 ile 18.00 saatleri arasında doku tiplemesi yapılacak.

“OĞLUMUZUN YAŞAMA ŞANSINI ARTIRMAYA ÇALIŞIYORUZ”
Tüm çabalarına rağmen Alp’e tam uyumlu ilik ya da kordon kanı bulamadıklarını belirten Havva Doğan, “Biz oğlumuzun yaşama şansını artırmaya çalışıyoruz ve tam uyumlu ilik bulunursa inşallah kurtulma şansı yüzde 70-80’lere çıkacak” diyor, uygun ilik bulunma ihtimalinin düşük olduğunu belirtiyor ama ümidini hiç kaybetmiyor:

“Ben bu kampanyadan oğlum için ümitliyim. Matematiksel olarak şans yüz binde bir, milyonda bir deniliyor ama bu şanstır. On kişiye bakarsınız bulabilirsiniz, on milyona bakarsınız bulamazsınız. Biz o kişiye inşallah denk geleceğiz, çok az zamanımız var o yüzden şansımız az görünüyor ama ümidimizi kaybetmiyoruz.”

SADECE ALP İÇİN DEĞİL, BİNLERCE ÇOCUK İÇİN…
Havva Doğan, bu kampanyanın sadece kendi çocuğu için değil, ilik nakli bekleyen binlerce çocuk için de önemli bir adım olduğu görüşünde:

“Çabalarımız sadece Alp için değil. Bu kampanya ile biz dünya çapındaki ilik bankasını zenginleştirmiş oluyoruz. Ne kadar çok insan oraya kayıt olursa, o kadar çocuk ilik ararken hayatını kaybetmez. Kampanyalara gerek kalmaksızın ilik bankalarından ilik bulup tedavi olabilir.

Almanya’daki DKMS Kemik İliği Bankası bu işi çok iyi yönetiyor. Bankaya internet üzerinden de kayıt yapılabiliyor. Buradaki kayıtlar sağlıklı bir şekilde tutulduğu için başka çocuklara da yarayan dokular anında görüntülenebiliyor.”

DKMS Alman Kemik İliği Bağış Bilgi Bankası Yetkilisi Banu Yazıcı da 1997’den beri Almanya’da yaşayan Türklere yönelik doku tipleme kampanyaları yaptıklarını söylüyor. Amaçlarının verici sayısını artırmak olduğunu belirten Yazıcı, ‘Alp gibi ilik nakli bekleyen çok sayıda çocuk var” diyor.

VERİCİ İÇİN HERHANGİ BİR SAKINCASI YOK
“Çünkü bir Türk lösemi hastasının verici bulma şansı, Türkler arasında daha yüksek. Ama ne yazık ki şu an bankamıza sadece 56 bin Türk verici kayıtlı. Bu sayının artması gerekiyor. Buradaki önceliğimiz Alp’e yardımcı olmak ama Alp gibi ilik nakli bekleyen çok sayıda Türk hasta var ve maalesef bu hastalarımız verici bulamıyor. Alp ikinci kez lösemi ile boğuşuyor ve onun tek ümidi ilik nakli. Biz de hem Alp hem de ilik nakli bekleyen diğer Türklere yardımcı olmak için bu kampanyayı yapıyoruz.”

Yazıcı’ya göre doku veya organ bağışında yeterli duyarlılık var. Ancak insanlar donör olmaya pek yanaşmıyor, bunun en önemli nedeni ise bilgi eksikliği.

KOLDAN VERİLEN 5 MİLİLİTRELİK KAN YETİYOR
“Aslında insanlarımız duyarlı ama onları kök hücre veya ilik nakli konusunda bilgilendirmek, aydınlatmak gerekiyor. İnsanlara, ‘bunun için sadece bir kan vermeniz yeterli’ dediğimiz zaman seve seve gelip kan veriyorlar. Çünkü bizim insanlarımız yardımlaşmayı, birbirlerine yardım eli uzatmayı seviyor.

Bir kişinin hayatını kurtaran ilik naklinin verici için herhangi bir sakıncası bulunmuyor. Kayıt yaptırdıktan sonra eğer bu vericinin doku tiplemesi hastaya uygun olursa ki bu hasta Türkiye’de de olabilir, o zaman alım işlemleri gerçekleşiyor ve kök hücre veya kemik iliği alımı yapılıyor. Bu, verici için tehlikesiz bir süreçtir. Vericiden alınan kök hücre veya kemik iliği kendisini yeniliyor, yani verici için işlemin herhangi bir sakıncası yok. Kayıt yaptırmak isteyenlerin 18-55 yaş arası, sağlıklı ve en az 50 kilo olmalari gerekiyor. Bazı hastaliklar kayit olmayi maalesef engelliyor. (Diyabet, hepatit B ve C, kanser) Bankamıza veya bir başka ilik nakli bankasına daha önce kayıt yaptırmış olanların tekrar kayıt yaptırmalarına gerek yok.”

Ailesi kampanyadan çıkacak sonucu heyecanla ve en çok da umutla beklerken, Alp ise minik bedenine verilen kimyasalların yan etkileriyle baş etmeye çalışıyor. Aylardır her anlamda yoğun ve yorucu günler geçiren ama inancını hep koruyan annesine, “Peki Alp şu anda ne yapıyor?” diye soruyoruz. Annenin cevabı:

“AĞZIM KANIYOR GÜNLÜK, CANIM ÇOK YANIYOR…”
“Bu dönem okula hiç başlayamadı. Temmuzda hastalık çıkınca gidemedi. Onu evde oyalamak zor oluyor, dışarıya çıkması, insanlarla görüşmesi, kalabalığa girmesi, toplu taşıma araçlarına binmesi yasak. Sadece evin içerisinde zaman geçirmeye çalışıyor. Kendisini de her zaman iyi hissetmiyor, kemoterapiden dolayı iştahı yok, halsiz, ağzında yaralar oluştu. Geçen gün belki kendini deşarj eder diye ona bir günlük aldım. Günlüğüne, ‘ağzım kanıyor günlük, çok canım yanıyor, daha fazla yazamayacağım’ diye yazıp bırakmış. Günlerimiz böyle geçiyor işte… Zor oluyor ama ümitliyiz…

KEMİK İLİĞİ NAKLİ HAKKINDA…
Kemik iliği nakli ilikte yer alan ana kök hücrelerin ilikten kanla birlikte toplanarak alıcı hastaya damar yoluyla verilmesidir. Ameliyatla kemik kesilmesi gibi bir durum söz konusu değildir.

Tedaviye cevap vermeyen lösemi, lenfoma ve bazı kanser hastalarına, doğuştan veya kalıtsal bazı kan hastalarına (örneğin Akdeniz anemileri), doğuştan veya sonradan kazanılan bazı kemik iliği yetmezliği (aplastik anemiler) ve bazı vücut savunma sistemi eksikliklerinde kemik iliği nakli yapılabilir.

İliğini veren kişide yani donörde nakil sırasında herhangi bir yan etki gelişmez ve herhangi bir sağlık sorunu olmaz. Anestezi yapılarak uyuşturulan vericinin kemik iliği içine özel bir iğne ile girilerek kanıyla birlikte kök hücreler enjektörle çekilir ve özel bir kemik iliği saklama torbasında toplanır. Verici işlemden sonra 2-3 saat dinlendikten sonra evine yollanır.

ALP İÇİN DOKU TİPLEME GÜNÜ:
TARİH:
18 Aralık 2010 Cumartesi
SAAT: 12.00 ve 18.00 arası
YER: Albert-Einstein-Gymnasium (Große Sporthalle) Parchimer Allee 10912359 Berlin

PARA BAĞIŞI:

DKMS Bağış hesabı: 6000 0176 32
Berliner Sparkasse BLZ 100 500 00

TÜLAY KARABAĞ / NTVMSNBC

İklim değişikliği şarabın alkol oranını da yükseltti

Fransız bilimadamları, iklim değişikliğine bağlı olarak şarabın son 30 yılda alkol oranının giderek artmasının önüne geçmeye, bu arada da şarabın aromasını muhafaza etmeye çalışıyor.

Önemli şarap üretimi kapasitesine sahip Fransa’nın güneyinde 80’li yıllarda üretilen şarap ortalama yüzde 10 ila 11 alkol içerirken, bu oran bugün yüzde 13 ila 14, hatta daha sıcak hasat bölgelerinde yüzde 15’e kadar çıkıyor.

Şaraptaki bu değişimin tek sebebi olmasa da, daha yüksek sıcaklık, daha kuvvetli güneşlenme ve azalan yağış oranı nedeniyle üzüm bağlarında ve şişelerde iklim değişikliğinin etkisi daha fazla hissediliyor.

Aşırı buharlaşma nedeniyle su kaybeden üzümler, böylece daha şekerli bir karışıma sahip oluyor, fermantasyon sırasında da şeker alkole dönüşüyor.

Bunun önüne geçmek ve daha düşük şeker oranına sahip ürün almak için şarap üreticileri, üzümü daha erken hasat ederken, bu yöntem sadece beyaz ve roze şaraba uygulanabiliyor ve şarabın aromasını sağlayan olgun meyveyi garanti etmiyor.

Fransız şarap üreticilerinin uyarısı üzerine harekete geçen Fransa Tarım Araştırmaları Enstitüsü (Inra), üzümün yetiştirilmesinden şişelenmesine kadar şarabın tüm üretim aşamalarını mercek altına aldı.

Güneydeki Aude bölgesinde yer alan Pech Rouge’da deneysel çalışmalarını dört yıl süreyle sürdürecek enstitü ekibinin, üreticilere alkol seviyesi yüzde 9 ila 11 olacak şarap üretimi için yeni bağcılık ve yetiştirme yöntemleri sunması bekleniyor.

Araştırmacılar bunun dışında, şekerin alkole dönüşmesini sınırlayacak özel mayalanma yöntemlerini de gözönünde bulunduruyor. Bunlardan biri olan ve tüm dünyada deniz suyundaki tuzun arıtılması için kullanılan “ters ozmos” yöntemiyle, şaraba doğrudan müdahale edilebiliyor ve kimyasal olmayan bu işlem şarabın kalitesini de etkilemiyor.

Alkol seviyesi düşük şarap, haliyle daha az kaloriye sahip oluyor.

Neyi ne zaman yiyelim? İşte yeme rehberi

Zeytin, peynir, yumurta, kuru ve taze meyveler ya da yeşillikler… Biliriz ki bunların hepsinin ayrı faydası vardır ve sağlığımız için tüketilmesi elzem besinlerdir. Ancak ne kadar yararlı oldukları ne zaman yediğimize göre değişiyor. Ya da besinlerin yanlış zamanlarda yenilmesi bazen mide rahatsızlıklarına, bazen uykusuzluğa, kimi zaman da kiloya sebep oluyor. Evet, metabolizma biz uyanık olduğumuz sürece devamlı çalışıyor ama besinleri yakması saatten saate farklılık gösteriyor.

Örneğin sabah saatlerinde besinler rahatlıkla sindirilebilirken, akşam saatlerinde yağa dönüşebiliyor. Çünkü akşam vakti, yemek yeme değil, dinlenme ve uyku vaktidir. Vücut da kendini ona göre hazırlar. Sindirim sistemi yavaşlar, idrar atılımı azalır. Velhasıl, sabah, öğlen ya da akşam yememiz gereken besinler de bu nedenle farklı farklıdır. Konuyla ilgili olarak, uzman diyetisyen Seyran Tombul, hangi besinlerin hangi saatlerde yenildiğinde maksimum fayda sağlanabileceğini anlattı. Ancak tüm bu besinlerin bir günde yenilmemesi gerekiyor. Dikkat etmeniz gereken tek şey, neyi ne zaman yemeniz gerektiği…

YİYECEKLERİN ZAMAN AYARI

08.00 Peynir: Sabah saatlerinde mutlaka yenilmeli. Mümkünse tuzu ve yağı azaltılmış peynirler tercih edilmeli. Peynir besin değeri açısından süt grubunda değil, et grubunda yer aldığından protein değeri yüksektir. Her öğün et yerine bile tüketilebilir. Yağı ve tuzu normal olursa ödem ve şişkinliğe ya da kiloya engel olabilir.

Kuru kayısı ve kuru incir: Sabah uyanır uyanmaz tüketilmesi ideal. Çünkü incir ve kayısı sabahları metabolizmanın marşına basarak sindirim sistemini çalıştırır. Ama akşam yemekten sonra yenilirse gaz ve hazımsızlığa sebep olabilir.

Yumurta: Yumurta en kaliteli proteindir. Sabah kahvaltıda mutlaka yenilmesi gerekir. Böylece hem gün içindeki konsantrasyonunuzu artırır hem de yağ yakımını hızlandırır.

Zeytin: Protein ve mineral açısından oldukça zengin olan zeytini sabahları yemeniz güne enerjiyle başlamanızı sağlar. Ayrıca yaşlanma etkilerini de azaltır.

13.00-14.00 Et: Et vücudumuz için hem çok gerekli hem de hazmı zor bir besindir. Bu yüzden akşam yemeği yerine öğle yemeğinde tüketilmesi yararlıdır. Bu saatlerde yenilirse konsantrasyonu ve vücut direncini artırır.

Yumurtalı salata: Yumurtalı salatayı öğlen yemeği ile birlikte yerseniz gün içindeki konsantrasyonunuzu artırırsınız.

Baharatlar: Baharatlar hem çok sağlıklı hem de çok lezzetli olduklarından iştah açarlar. Bu yüzden öğle yemeğinde ve yoğurdun bulunduğu bir öğünde tüketilebilir.

1 kâse yoğurt ya da 1 bardak ayran: Kalsiyum vücuttan yağ atımını sağlayan önemli bir mineral. Bu yüzden her öğünde yemeğin yanında yoğurt yenilebilir ya da ayran içilebilir.

16.00 1 bardak meyve suyu: Acıkmaya başladığınız bu saatlerde bir bardak meyve suyunu, biraz ekmek ve peynir ile tüketebilirsiniz.

17.00 1 bardak süt: Kalsiyum kaynağı olan sütü dilerseniz yağsız corn flakes ile öğün aralarında içebilirsiniz. Ancak sütü sabah saatlerinde içerseniz gaz ve hazımsızlığa neden olur. Akşam yemeğini geç yiyeceğiniz zamanlarda, yemekten 2 saat önce süt ve corn flakes kurtarıcınız olabilir.

18.00-19.00 Kurubaklagiller: Mercimek, kuru fasulye gibi kurubaklagiller akşam yemeğine zeytinyağlı olarak hazırlanırsa çok faydalıdır. Ancak sabah ve öğlen tüketilirse iştah açımına neden olabilir.

Etli veya peynirli salata: Akşam yemeğinde direkt et yemek yerine etli bir salata tüketmeniz sindirimi kolaylaştırır. Peynir de yüksek protein içerdiğinden akşam saatlerinde salata ile yenilebilir.

20.00 Ceviz: Ceviz, omega-3 açısından çok zengin bir besin. Akşam yenilmesi çok sağlıklı. Gün içinde diğer besinlerle özellikle de süt grubuyla yenilirse etkinliği azalabilir.

21.30 Meyve: Bu saatlerde yiyeceğiniz meyve sindirim sistemini ve metabolizmanızı korur.

Evdeki bakteri bombaları

Evinizde her gün kullandığınız ve temizliğinden asla şüphe duymadığınız, “masum” kabul ettiğiniz ev eşyalarınızın kalp krizi, inme ve türlü alerjilere neden olan tehlikeli bakteriler taşıdığını biliyor musunuz? İşte saç fırçalarından yastıklara, eşyalarınızdaki gizli tehlikeler ve uzmanlardan temizlik yolları:

Tahta kaşıklar
Plastik ve metallerden daha gözenekli yapıda olan tahta, bakterileri daha kolay barındırabiliyor. Mutfakta yaşayan kolibasil adlı bakteri gıda zehirlenmelerine yol açıyor. Tahta kaşıklarınızı bulaşık makinesinde yıkamak yerine, dezenfektanlı suda yarım saat kadar bekletip kaynar suyla yıkayın, kararmış olanları ise değiştirin.

Diş fırçaları
Hijyenik olmayan diş fırçaları kalp krizleri, inme, eklem iltihapları ve kronik enfeksiyonların en ciddi sebeplerinden bir tanesi. Stafilokoksi, streptekok, kolibasil, ve kandida gibi 10 milyona yakın ölümcül mikrop taşıyan diş fırçalarını 3 ayda bir değiştirmek büyük önem taşıyor.

Banyo havluları
İnsan derisinden havluya geçiş yapabilen streptekok mikrobu, yaralarla temas edince enfeksiyonlara neden olur. Banyo havlularını haftada bir 90 derecede yıkamak gerekiyor.

Yastık ve yorgan
Yüzünüzü yaslamaktan şüphe etmediğiniz yastıklar içlerinde öylesine çok toz barındırıyor ki, 3 yılda ağırlıkları iki katına çıkıyor. Tozlar, egzama ve astıma neden olabiliyor; korunmanın yolu ise yastıkları, birkaç haftada bir 60 derecede, yorganları ise 6 ayda bir yıkamak.

Saç fırçaları
Bir kökünde 50 bin mikrop tutabilen ve her fırçalamada mikrop sayısı artan saç fırçaları birkaç kişi tarafından kullanıldığında bulaşıcı deri enfeksiyonlarını yayabiliyor. Her hafta saç fırçalarınızı soğuk suyla yıkayın.

Plastik doğrama tahtaları
Kolibasili gibi gıdalarla bulaşan bakterilerden uzak durmak için, doğrama tahtalarını çiğ etler için ayrı, sebze-meyveler için ayrı kullanmakta fayda var. Dezenfektan ilaçlar püskürtüldükten sonra, fırçalamak ve kaynar suda yıkamak ise büyük önem taşıyor.

Yataklar
Ortalama 10 bin tozu barındırır, özellikle ateşli ve alerjik hastalıkları yaygınlaştırır. Yatakları her hafta vakumlayarak temizlemek ve nevresimlerini değiştirmek gerekiyor.

Koşu ayakkabısı
Karanlık ve sıcak yerlerde tutulduğu takdirde deride mantar türü hastalıklara sebep olan koşu ayakkabılarını ayda bir soğuk suyla yıkayın.

Tuvalet fırçaları
Temas ettiği yerlerde bakterileri yayan tuvalet fırçalarını 6 ayla 1 yıl arasında bir sürede değiştirmek gerekiyor.

Mutfak süngerleri
Gözenekli ve sıcak yapısıyla bakterileri 8 saat içinde 4 milyona kadar çoğaltırlar. Süngerleri dezenfektanlarla temizledikten sonra soğuk suda durulayın. Süngerleri 2 dakika mikrodalga fırında bekletmek de bakterileri öldürüyor.

Tırnak törpüleri
Bakteriler tahta tırnak törpüleri yoluyla kolaylıkla tırnaktan tırnağa geçip enfeksiyonlara sebep olabiliyor. Soğuk suda yıkanması gereken tırnak törpülerini 3 kullanımdan sonra değiştirin.

Kurulama bezleri
Birden fazla yere temas eden kurulama havluları mikropları farkında olmadan birçok yere yayıyor. Önerilen yol ise 90 derecedeki sıcak suda yıkamak.

Türkiye’nin yönetimine erkekler hakim

Türkiye nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan kadınlar, yönetim kademelerinde ve karar verme mekanizmalarında yer alamıyor. ATO’nun “Erkek Egemen Türkiye” Araştırması’na göre bürokratların yüzde 93’ü erkek, yüzde 7’si kadın. Kadınların milletvekili seçimlerine katıldığı 1935 yılından bu yana parlamentoya 9 bin 67 erkeğe karşılık sadece 234 kadın milletvekili girdi. TBMM’deki kadın milletvekili oranı Arap ülkeleri ortalamasının bile altında seyrediyor. Türkiye’de kadın milletvekili oranı yüzde 8.8 iken Arap ülkeleri ortalaması 10.1 düzeyinde bulunuyor.

Türkiye nüfusunun yüzde 49.7’sini oluşturan kadınlar, yönetim kademelerinde ve karar verme mekanizmalarında yer alamıyor. Yönetimde bıyıklıların hakimiyetinin hissedildiği Türkiye’de, bürokraside üst düzey yöneticilerin yüzde 93’ü erkek, yüzde 7’si kadın. 87 yaşındaki cumhuriyet, kadın cumhurbaşkanı, kadın meclis başkanı, kadın general, kadın yargıtay başkanı, kadın büyükşehir belediye başkanı ve kadın emniyet genel müdürü ile hiç tanışmadı. 2 bin 549 valinin görev yaptığı Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca valilik koltuğuna oturabilen ilk ve son kadın vali Lale Aytaman oldu. Bugün 81 vali arasında tek bir kadın vali bile yok. Ankara Ticaret Odası’nın (ATO), Devlet Personel Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü, Yüksek Seçim Kurulu, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ve TÜİK verilerinden yararlanarak hazırladığı “Erkek Egemen Türkiye” araştırmasına göre, 20 müsteşar içerisinde tek kadın Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı. 42 bağlı kurum genel müdürünün 5’i, bakanlıkların bünyesindeki 96 genel müdürün yine 5’i, 959 daire başkanının ise 139’u kadın.

87 YILDA 16 KADIN BAKAN

Cumhuriyet’in kurulduğu 1923 yılından bu yana 60 hükümette bin 590 bakan görev yaptı. Bunlardan sadece 16’sı kadındı. Türkiye’nin ilk kadın bakanı Türkan Akyol, Cumhuriyet’in kuruluşundan 48 yıl sonra, 1971 yılında, 1.Nihat Erim Hükümeti’nde Sağlık Bakanı olarak göreve atandı. Hükümetlerde görev yapan diğer kadın bakanlar ise şöyle: “Hayriye Ayşe Nermin Neftçi (Kültür Bakanı), İmren Aykut (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Devlet Bakanı, Çevre Bakanı), Tansu Çiller (Devlet Bakanı, Dışişleri Bakanı), Güler İleri (Devlet Bakanı), Önay Alpago (Devlet Bakanı), Aysel Baykal (Devlet Bakanı), Işılay Saygın (Devlet Bakanı, Çevre Bakanı, Turizm Bakanı), Ayfer Yılmaz (Devlet Bakanı), Meral Akşener (İçişleri Bakanı), Melda Bayer (Devlet Bakanı), Tayyibe Gülek (Devlet Bakanı), Aysel Çelikel (Adalet Bakanı) Güldal Akşit (Turizm Bakanı, Devlet Bakanı), Nimet Çubukçu (Devlet Bakanı, Milli Eğitim Bakanı) ve Selma Aliye Kavaf (Devlet Bakanı).”

YOK’LAR VE NUMUNELİKLER

87 yaşındaki cumhuriyet, kadın cumhurbaşkanı, kadın meclis başkanı, kadın Emniyet Genel Müdürü, kadın Milli Savunma Bakanı, kadın Maliye Bakanı, kadın Bayındırlık ve İskan Bakanı, kadın Ulaştırma Bakanı, kadın Tarım ve Köyişleri Bakanı, kadın Sanayi ve Ticaret Bakanı, kadın Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı, kadın Kültür Bakanı, kadın general, kadın Yargıtay başkanı ve kadın büyükşehir belediye başkanı ile hiç tanışmadı. Cumhuriyet tarihi boyunca 11 kişi cumhurbaşkanlığı, 25 kişi meclis başkanlığı, 46 kişi emniyet genel müdürlüğü görevi yaptı. Bunlardan hiçbiri kadın değildi.

TÜRKİYE KADIN BAŞBAKAN VE VALİYLE BİR KEZ TANIŞTI

Türkiye, kadın başbakan, kadın vali ve kadın anayasa mahkemesi başkanıyla ise bir kez tanıştı. Türkiye’de başbakanlık koltuğuna 28 kişi oturdu. Bunlardan sadece biri kadındı. Tansu Çiller, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk ve son kadın başbakanı oldu. 2 bin 549 valinin görev yaptığı cumhuriyet tarihi boyunca valilik koltuğuna oturabilen ilk ve son kadın vali ise 1991-1995 yılları arasında Muğla Valiliği yapan Lale Aytaman oldu. Anayasa Mahkemesi bugüne dek 18 başkan tarafından yönetildi. Tülay Tuğcu, 2005 yılında Anayasa Mahkemesi başkanlığına seçilen ilk ve son kadın oldu. Cumhuriyet tarihi boyunca yüzlerce emniyet müdürü görev yaptı. Bunlardan sadece üçü kadındı. Türkiye’nin ilk kadın emniyet müdürü Şerife Feriha Sanerk’ti. Sanerk’in kızı Nurdan Canca da Yalova Emniyet Müdürlüğü yaptı. Diğer kadın emniyet müdürü ise Antalya Emniyet Müdürü Naciye Ekmekçibaşı idi.

KADINLAR “YARDIMCI” POZİSYONUNDA

Kamu sektöründe kadınlara az da olsa “yardımcı” pozisyonunda yer veriliyor. Bakanlıklarda 61 erkeğe karşılık iki kadın, müsteşar yardımcısı olarak görev yapıyor. 384 genel müdür yardımcısından 36’sı, 439 vali yardımcısından 10’u kadın. Kadın genel başkan yardımcısı sayısı da oldukça düşük. Örneğin AK Parti’de 11 genel başkan yardımcısından biri, CHP’de 13 genel başkan yardımcısından ikisi, DSP’de 7 genel başkan yardımcısından biri, Demokrat Parti’de 10 genel başkan yardımcısından biri kadın. MHP, Büyük Birlik Partisi ve Saadet Partisi’nde genel başkan yardımcılarının tamamı erkek.

DIŞİŞLERİ VE YARGIDA DA KADININ ADI YOK

Türkiye’yi yurtdışında temsil eden büyükelçiler arasında da kadınların oranı düşük. Devlet Personel Başkanlığı’nın Haziran 2010 verilerine göre, Dışişleri Bakanlığı’nda görev yapan 110 büyükelçiden 11’i kadın. Kadın-erkek eşitliği bakımından yargıda da durum farklı değil. Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesinden ikisi kadın. 21 başkan gören Danıştay Başkanlığı koltuğuna bugüne kadar sadece iki kadın başkan oturdu. Adalet Bakanlığı verilerine göre, 1999-2008 yılları arasında görev yapan 32 bin 926 cumhuriyet savcısından bin 426’sı, 61 bin 754 hakimden 18 bin 812’si kadındı. İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü’nün Haziran 2010 tarihli verilerine göre, Türkiye’de 852 kaymakamın 15’i, 261 kaymakam adayının ise sadece 8’i kadın.

ÜNİVERSİTELERDE KADIN ORANI DAHA YÜKSEK

Kadının üniversitelerdeki durumu, daha iç açıcı bir tablo sergiliyor. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün Ekim 2010 tarihli “Türkiye’de Kadının Durumu” raporuna göre, üniversitelerde kadın öğretim elemanı oranı yaklaşık yüzde 41,5 Kadın oranı, profesörler içerisinde yüzde 27,4, doçentler içerisinde yüzde 31.6, öğretim görevlileri içerisinde ise yüzde 38.5.

ÜNİVERSİTELERİN YÖNETİM KADEMELERİNDE KADINLARIN ORANI DÜŞÜYOR

Ancak, kadın akademisyen oranı yüzde 40’ın üzerinde olmasına rağmen, üniversitelerin yönetim kademelerinde kadınlara yer verilmiyor. 156 üniversitede 11 kadın rektör, 33 de kadın rektör yardımcısı bulunuyor. Uzmanlık gerektiren mesleklerde kadın oranının görece daha yüksek olduğu dikkati çekiyor. Mimarların yüzde 39’u, avukatların yüzde 36’sı, bankacıların yüzde 50.2’si kadın. Türkiye’de polislik halen erkek mesleği olarak görülüyor. TÜİK’in 2008 verilerine göre Türkiye’deki polislerin sadece yüzde 5.6’sı kadınlardan oluşuyor. .

KADIN MİLLETVEKİLİ ORANINDA ARAPLAR’IN GERİSİNDEYİZ

Araştırmaya göre, kadınların milletvekili seçimlerine katıldığı 1935 yılından bu yana parlamentoya 9 bin 67 erkeğe karşılık sadece 234 kadın milletvekili girdi. TBMM’deki kadın milletvekili oranı Arap ülkeleri ortalamasının bile altında bulunuyor. TBMM’deki 541 milletvekilinden 48’i kadın. Türkiye’de kadın milletvekillerinin toplam milletvekili sayısına oranı yüzde 8.8 iken, Parlamentolararası Birlik’in (PAB) 31 Aralık 2009 tarihli verilerine göre Arap ülkeleri ortalaması yüzde 10.1.

RUANDA’DA KADIN MİLLETVEKİLİ ORANI YÜZDE 56.3

Bağımsız devlet parlamentolarının temsilcilerinden oluşan ve Birleşmiş Milletler’e paralel olarak çalışan 138 üyeli PAB’ın verileri, 8 milyon nüfuslu Orta Afrika ülkesi Ruanda’da bile kadın milletvekili oranının yüzde 56.3 olduğunu gösteriyor. Bu oran, İsveç’te yüzde 46.4, Güney Afrika’da yüzde 44.5, Küba’da yüzde 43.2, Ekvator’da yüzde 32.3, Irak’ta yüzde 25.5, Çin’de ve İtalya’da yüzde 21.3, İngiltere’de yüzde 19.5, Fransa’da yüzde 18.9, Yunanistan’da yüzde 17.3, ABD’de yüzde 16.8. Bu arada 2010 yılında dünya parlamentolarında kadınların temsil oranı ortalaması yüzde 18.8’e çıktı. Türkiye 75 yıl önce parlamentodaki kadın temsil oranıyla dünya ikincisiydi. Bugün ise dünya ve AB ortalamasında son sıralarda yer aldı.

YEREL YÖNETİMLERDE KADIN

Kadınların Meclis’te olduğu gibi yerel yönetimlerde de temsili istenilen düzeyde değil. İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü’nün 2009 yılı yerel seçim sonuçlarına göre, 16 büyükşehir belediye başkanının tamamı erkeklerden oluştu. 19 siyasi partinin katıldığı 2009 yerel seçimlerinde, 44 kadın il belediye başkanlıklarına, 321 kadın da ilçe ve belde belediye başkanlıklarına aday gösterildi. Seçimlerde Türkiye genelinde toplam 2 bin 948 belediye başkanı seçildi. Bunlardan sadece 27’si kadın (yüzde 0,9) Bu kadınlardan ise sadece ikisi il belediye başkanı seçildi.

31 BİN 790 MECLİS ÜYESİNDEN BİN 340’I KADIN

31 bin 790 belediye meclis üyesinin bin 340’ı (yüzde 4,2), 3 bin 379 il genel meclisi üyesinin 110’u (yüzde 3,25) kadın 39 ilde hiç kadın il genel meclisi üyesi bulunmuyor. 25 ilde ise sadece 1 kadın il genel meclisi üyesi bulunuyor. 34 bin 275 köy muhtarından 65’i, 138 bin 177 köy ihtiyar meclisi üyesinden 329’u, 18 bin 607 mahalle muhtarından 429’u kadın. Belediye başkanlıklarında kadın temsil oranı dünyada yüzde 9, Avrupa’da ise yüzde 10,5 Yerel meclislerdeki kadın temsil oranı ise dünyada yüzde 20, Avrupa’da yüzde 23,9 Yerel meclislerdeki kadın oranı Almanya’da yüzde 31, Danimarka’da yüzde 30, İspanya’da yüzde 29, İngiltere ve Avusturya’da yüzde 27, Hollanda ve Fransa’da yüzde 26, Belçika’da yüzde 21, İtalya’da ise yüzde 10.

İŞ DÜNYASI DA ERKEKLERDEN SORULUYOR

İş dünyası da erkeklerin hakimiyeti altında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne bağlı 365 oda ve borsanın yönetim kurulu başkanı ve meclis başkanı sayısı 730. Bunlardan sadece dördü kadın. Kuruluşundan bu yana Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği 22 başkan tarafından yönetildi. Ancak aralarında hiç kadın bulunmuyor. Kurulduğu tarihten bu yana 17 başkan tarafından yönetilen Ankara Ticaret Odası’nda da başkanlık koltuğuna hiç kadın oturmadı. ATO Meclisi’nde de sadece iki kadın üye bulunuyor. Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) gelmiş geçmiş 14 başkanından ise sadece ikisi kadın. Bu tablo uluslararası göstergelere de olumsuz yansıyor. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın 2010 Yılı Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’nde Türkiye 138 ülke arasında 77.sırada, Ermenistan ve Gürcistan gibi ülkelerin altında yer alıyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun hazırladığı Küresel Cinsiyet Eşitsizliği 2010 Raporu’na göre de Türkiye 134 ülke arasında 126.sırada bulunuyor.

3.7 MİLYON KADIN OKUMA-YAZMA BİLMİYOR

TÜİK’in Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2009 sonuçlarına göre 6 ve daha yukarı yaştaki nüfusta okuma-yazma bilmeyen kadın sayısı 3 milyon 757 bin. Kadın okumaz-yazmazlığının en yüksek olduğu bölgeler sırasıyla Güneydoğu Anadolu, Ortadoğu Anadolu ve Kuzeydoğu Anadolu bölgeleri oldu.

AYGÜN: “YÖNETİMDE BIYIKLILAR HAKİM”

Araştırmaya ilişkin değerlendirmelerde bulunan ATO Başkanı Sinan Aygün, Türkiye’nin yönetim kademelerinde erkeklerin hakim olmasının demokrasi ve kadın-erkek eşitliği açısından kötü bir tablo oluşturduğunu belirterek, “Türkiye’nin yönetimine bıyıklılar hakim. Egemenlik kayıtsız şartsız erkeklerin elinde. Yönetim kademelerinde kadınlar parmakla sayılıyor” dedi. Kadınların görev aldıkları alanlarda çok başarılı olduklarına dikkati çeken Aygün, şunları söyledi: “Bugün iş dünyasında, kamu yönetiminde, eğitim alanında, sağlık alanında erkeklerden daha başarılı kadın yöneticiler görüyoruz. Türkiye’nin daha kaliteli bir yönetime sahip olması için her alana kadın elinin değmesi lazım.”

“İŞ DÜNYASINDA DA KADIN SAYISI AZ”

İş dünyasında da kadın sayısının azlığına dikkati çeken Aygün, “Ankara Ticaret Odası’nın meclisinde de iki kadın meclis üyesi var. Bu da bizim ayıbımız. Gelecek seçimlerde daha çok sayıda kadının meclis üyeliğine aday olmasını temenni ediyorum” dedi.

Boşanan zayıflıyor

İsveç’teki Karolinska Enstitüsü tarafından 9 bin kadın ve erkek üzerinde yapılan araştırmaya göre boşanmak erkeklere yarıyor,  kadını ‘depresyona’ sokuyor.

Uzmanlar boşanan erkeklerin ilk iş olarak zayıfladığını ve daha sağlıklı beslendiğini belirtiyor.

Uzmanlar “Boşanan kadınlar depresyona giriyor ve bu yüzden de şişmanlıyor” diyor.